Sosyal İletişimde Farkındalık: Bireyden Topluma Uzanan Bir Bilinç Yolculuğu
İnsan, doğası gereği sosyal bir varlıktır. Yaşamı boyunca çevresiyle sürekli etkileşim içindedir. Bu etkileşim, yalnızca konuşmak ya da dinlemek değildir; aynı zamanda anlamak, empati kurmak ve ortak bir bağ geliştirmektir. İşte bu sürecin adı “sosyal iletişim”dir. Ancak bu iletişimin sağlıklı şekilde kurulabilmesi, bireyin kendisiyle olan ilişkisini doğru biçimde kurmasıyla mümkündür. Bu noktada öz farkındalık devreye girer.
Kendini tanıyan birey, ne hissettiğini, ne düşündüğünü ve bu duyguların karşısındaki kişiye nasıl yansıdığını bilir. Öz farkındalık, kişinin iç dünyasını anlamasını sağlar; bu da dış dünyaya yönelik iletişiminde daha bilinçli ve dengeli olmasına katkı sunar. Ne var ki, günümüz dünyasında bu bilinçli iletişim yapısının giderek zayıfladığını, yerini yüzeysel ve çoğu zaman kopuk bağlara bıraktığını görmekteyiz.
Yanlış Sosyal İletişimin Bireyde ve Toplumda Yarattığı Durumlar
Yanlış sosyal iletişim; bireyin kendini doğru ifade edememesi, dinlemeyi bilmemesi, karşısındakini anlamak yerine yargılamaya yönelmesi gibi davranışlarla başlar. Bu durum, kişinin hem içsel huzurunu hem de çevresiyle olan bağlarını zedeler. Özellikle sosyal medya gibi hızlı ve çoğu zaman denetimsiz iletişim alanlarında, bireyler arasındaki ilişkilerde duygusal bağın yerini anlık tepkiler, yanlış anlaşılmalar ve sığ tartışmalar almaktadır.
Toplum düzeyinde bakıldığında ise bu durum daha ciddi sonuçlar doğurur. Toplumsal kutuplaşma, empati eksikliği, hoşgörüsüzlük ve güven kaybı gibi sorunlar yanlış iletişimin doğrudan sonucudur. İnsanlar birbirini anlamaktan uzaklaştıkça toplumsal dayanışma zayıflar, ortak değerler hızla yıpranır. Bir arada yaşama kültürü yara alır. Oysa sağlıklı toplum yapısı, sağlıklı birey ilişkileriyle başlar.
Doğru Bir Sosyal İletişim Nedir?
Doğru bir sosyal iletişim, bireyin hem kendisini hem de karşısındaki kişiyi anlayarak kurduğu bilinçli bir etkileşimdir. Bu iletişim türünde birey, kendi duygu ve düşüncelerini açık ve saygılı bir dille ifade ederken, karşısındakini de dikkatle dinler ve anlamaya çalışır. Empati, sabır, açıklık ve güven doğru iletişimin temel taşlarıdır.
Aynı zamanda doğru iletişim, anlaşmak için değil, anlamak için yapılan bir çabadır. Karşımızdakinin ne söylediğini duymaktan fazlası gerekir; ne demek istediğini, ne hissettiğini ve neden böyle düşündüğünü kavramak gerekir. Bu ise sadece dili kullanmakla değil, duygusal zekâyı da iletişime dahil etmekle mümkündür.
Doğru Bir Sosyal İletişim İçin Neler Yapılabilir?
Öncelikle birey, kendini tanımaya zaman ayırmalıdır. Kendi duygularını tanımayan biri, başkasının duygusunu anlayamaz. Bu yüzden öz farkındalık geliştirmek, sağlıklı sosyal iletişimin ilk adımıdır. Bunun için bireylerin duygu durumlarını gözlemlemeleri, davranışlarının sonuçları üzerine düşünmeleri ve zaman zaman içsel sorgulamalar yapmaları gerekmektedir.
İkinci olarak; bireylerin empati becerilerini geliştirmesi teşvik edilmelidir. Eğitim sistemine, medya içeriğine ve aile içi iletişime bu yönde katkılar sunulmalıdır. Ayrıca sosyal medya kullanımında bilinçli olunmalı; bilgi kirliliğine, duygusal manipülasyonlara karşı bireyler uyarılmalı ve dijital medya okuryazarlığı yaygınlaştırılmalıdır.
Toplum genelinde ise kurumlar, sivil toplum kuruluşları ve eğitim yapıları aracılığıyla sosyal iletişim becerilerine yönelik farkındalık çalışmaları artırılmalıdır. Farklılıkların çatışma değil, zenginlik kaynağı olduğu anlayışı topluma kazandırılmalıdır. Ayrıca kamu politikaları bireylerin duygusal ve sosyal gelişimlerini destekleyecek psikolojik danışmanlık hizmetlerini daha erişilebilir hale getirmelidir.
Bu gelinen yolda sosyal iletişimde farkındalık, yalnızca bireysel gelişim değil; toplumsal dönüşüm açısından da büyük bir önem taşır. Kendini tanıyan birey, çevresine daha bilinçli yaklaşır; bu bilinç çevreye yayıldıkça sağlıklı toplum yapıları inşa edilir. Yanlış iletişim sadece bireyler arası ilişkileri değil, toplumun bütününü etkileyen bir sorundur. O nedenle doğru iletişim, toplumsal bir bilinç meselesidir ve bu bilincin temeli farkındalıkla atılır.
İnsan olarak birbirimizi anlamaya, doğru bağlar kurmaya ve iletişimi bir yarış değil, bir köprü olarak görmeye ihtiyacımız var. Ve bunun başlangıç noktası her zaman aynıdır: Kendimizi tanımak.
Mustafa ÇETİN
Genç USPUM Üyesi