PAKİSTAN – AFGANİSTAN SAVAŞININ PAKİSTAN PENCERESİNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ VE TÜRKİYE’NİN BARIŞ SÜRECİNDEKİ ROLÜ

Savaşın nasıl başladığı sorusu oldukça karmaşık ve ilgi çekici bir konudur.

Pakistan açısından bakıldığında, bu gerilim uzun süredir devam ediyordu. Taliban Afganistan’da iktidara geldikten sonra — Pakistan’ın desteği ve iyi niyetine rağmen — ilişkilerin dostane kalacağına dair umutlar vardı. Çünkü Pakistan uzun yıllar boyunca Afganistan’ın işgalden kurtuluşunu desteklemişti.

Ancak zamanla Taliban, Pakistan sınırına yakın bölgelerde kendi hedeflerini gerçekleştirmek için bazı silahlı grupları vekil güç olarak kullanmaya başladı. Bu durum iki temel sorunu beraberinde getirdi:

  1. Taliban yaklaşık 40.000 savaşçıyı ve ailelerini sınır bölgesine yerleştirmek istiyordu.
  2. Ayrıca bu bölgede kendi Şeriat yasalarını uygulamak istiyordu — bu da “devlet içinde devlet” anlamına geliyordu.

Pakistan, iki tarafın da devlet gibi davranması ve egemenlik haklarına saygı göstermesi gerektiğini sürekli hatırlattı. Ayrıca 40 yıldan fazladır Pakistan’da yaşayan milyonlarca Afgan mülteci sorunu da önemli bir meseleydi.

Bu süreçte başka bir boyut daha ortaya çıktı: Hindistan’dan gelen bazı heyetler, Pakistan karşıtı örgütleri — özellikle Tehrik-i Taliban Pakistan (TTP) ve bazı milliyetçi grupları — desteklemeye başladı. Bu da güvensizliği artırdı.

Pakistan, yaklaşık dört yıldır süren saldırılara ve provokasyonlara sabrettikten sonra harekete geçmeye karar verdi. Savunma Bakanı, Dışişleri Bakanı ve İstihbarat Başkanı’ndan oluşan üst düzey bir heyet Afganistan’a giderek belgeler ve kanıtlar sundu, ancak sonuç alınamadı.

Sonunda Pakistan, Afgan topraklarındaki terör hedeflerine hava operasyonları düzenledi. Bu durum, Türkiye’nin örgütlere karşı Irak ve Suriye’de gerçekleştirdiği operasyonlara benzetilebilir.

Bu süreçte Afgan güçleri de Pakistan sınırındaki karakollara saldırılar düzenledi. Dikkat çekici olan, bu saldırıların Taliban Dışişleri Bakanı Emirhan Muttaki’nin Hindistan ziyaretinde olduğu sırada gerçekleşmesiydi — bu da belli bir siyasi mesaj içeriyor olabilir.

Pakistan’ın düzenlediği hava operasyonları birçok hedefi vurdu ve bu baskı sonucunda Taliban müzakere masasına dönmek zorunda kaldı.

Artık her iki taraf da, iki ülke arasında çözülmesi gereken çok sayıda mesele olduğunu ve bunların ancak diyalog yoluyla çözülebileceğini anlamış durumda.

Barış şartlarının nasıl belirlendiği ve şu anda masada nelerin bulunduğu sorusuna gelince — bazı bilgiler artık ortaya çıkmaya başladı. Görüşmeler, yaklaşık 14 saatlik müzakerelerin ardından sabah namazı civarında sona erdi.

Pakistan tarafına, Savunma Bakanı ve Ulusal Güvenlik Konseyi (NSC) üyeleri başkanlık ederken; Taliban tarafında ise Afganistan Savunma Bakanı ve İstihbarat Başkanı yer aldı. Görüşmelere Katar ve Türkiye arabuluculuk yaptı. Özellikle Türkiye, sürecin her aşamasında aktif rol alarak büyük katkı sağladı.

Görüşmelerden şu ana kadar çıkan başlıca sonuçlar şunlardır:

Ateşkes konusunda anlaşmaya varıldı.

Pakistan, Afganistan topraklarının Pakistan’a yönelik terör faaliyetlerinde kullanılmaması gerektiğini vurguladı ve sınır ötesi tüm saldırıların durdurulmasını talep etti.

Bu konunun denetimi için bir doğrulama ve izleme mekanizması kurulacak. Bu mekanizmanın Katar liderliğinde, Pakistan ve Afganistan’ın ortak katılımıyla yürütülmesi bekleniyor.

Bu sistemin, uzun süredir Pakistan’ı hedef alan tek taraflı terör eylemlerini önlemeye yardımcı olması amaçlanıyor. Ayrıca iki taraf, gelecekteki anlaşmazlıkların barışçıl şekilde çözülmesi için ikili bir çerçeve mekanizması oluşturma konusunda da mutabakata vardı.

Anlaşmanın birçok ayrıntısı henüz kamuoyuna açıklanmadı — bu durumun Taliban’ın talebiyle olduğu bildirildi. Ancak, detayların netleştirilmesi ve uygulanması için personel düzeyinde bir çalışma grubu oluşturulacak. Bir sonraki toplantının 25 Ekim’de İstanbul’da yapılması planlanıyor.

Türkiye’nin iki taraf arasında arabuluculuk yaparak gerginliği azaltmadaki rolü büyük takdir topladı. Aslında bu kriz, Afgan ve Pakistan halkları arasında değil, Afgan topraklarını kötüye kullanan bazı grupların eylemlerinden kaynaklanmaktadır.

Son olarak, Hint medyası ve sosyal ağlarda çok sayıda yanıltıcı haber ve propaganda yayılmaktadır. Bu tür iddialar dikkate alınmamalıdır. Görünüşe göre bazı aktörler bilerek istikrarsızlığı körüklüyor, ancak son müzakereler barış ve karşılıklı anlayış için yeni bir umut doğurmuştur.

Eğer Pakistan yeniden istikrarsız hâle gelirse, bu durum İran, Orta Asya ülkeleri, Çin, Rusya, Pakistan ve Orta Doğu için büyük sorunlar yaratacaktır.

Hiç kimse böyle bir krizi istemiyor. Bu yüzden, Taliban üzerinde de baskı oluşmaya başladı ki tutumlarını değiştirsinler.

Bazıları bunu “İslam arasındaki bir savaş” gibi gösteriyor; ancak aslında durum bu değil. Bu çatışma, esasen terör örgütleriyle Pakistan devleti arasındadır.

Yani bu Müslümanlar arasındaki bir savaş değil, devlet ile silahlı gruplar arasındaki bir mücadeledir.

Barışın sağlanması, Orta Doğu’daki tüm ülkeler tarafından memnuniyetle karşılanacaktır.

Pakistan’ın Afganistan üzerinde herhangi bir “hak iddiası” yoktur.

Pakistan’ın tek talebi, terörün durması ve her iki ülkenin de normal devlet ilişkilerine dönmesidir.

Pakistan ve Afganistan arasında iş birliği için çok büyük bir potansiyel bulunmaktadır:

Afganistan, denize kıyısı olmayan bir ülke olduğu için ticaretinin %25’i Pakistan üzerinden yapılmaktadır.

Aynı şekilde Afganistan’ın tahıl ihtiyacının %25’i Pakistan’dan sağlanmaktadır.

Her ay yaklaşık 300.000 Afgan vatandaşı Pakistan’a yasal yollarla tedavi, eğitim, ticaret ve diğer nedenlerle giriş yapmaktadır.

Bu, iki ülke arasındaki derin insani bağların göstergesidir — ve Pakistan bu hareketliliği desteklemektedir.

Umarız bu barış anlaşması bölgeye olumlu etkiler getirir.

Aksi hâlde, savaşın olumsuz etkilerinden sadece İsrail değil, Hindistan gibi istikrarsızlık peşinde koşan güçler de faydalanacaktır.

Zira Siyonist lobiler ve Hint medyası sosyal medyada yanlış haberler ve propagandalarla durumu körüklemeye çalışmaktadır.

Ancak iyi olan şu ki, bu barış görüşmeleri Doha’da gerçekleşti ve iki kardeş ülke — Afganistan ve Pakistan — iki kardeş ülke tarafından, Katar ve Türkiye tarafından ağırlandı.

Bu da İslam dünyasındaki kardeşlik ruhunun bir göstergesidir.

Asıl mesele, Afganistan’dan kaynaklanan terör faaliyetlerinin tamamen kontrol altına alınması ve bu örgütlerin dağıtılmasıdır.

Umarız süreç bu yönde ilerler.

Türkiye’nin rolüne gelince:

Türkiye, her zaman Pakistan’a büyük saygı duymuştur.

Pakistan’a olan desteğini, özellikle Keşmir meselesinde ve Hindistan-Pakistan gerginliklerinde açıkça göstermiştir.

Türkiye, İslam dünyasında Pakistan’ı en güçlü şekilde destekleyen ülkelerden biridir.

Daha önce de birçok benzer ihtilafta arabuluculuk yapmıştır.

Bu yüzden Türkiye’nin bu süreçteki rolü Pakistan hükümeti ve halkı tarafından büyük bir takdirle karşılanmaktadır.

Çünkü Türkiye, iki tarafı da ikna edebilen, savaşın fayda değil sadece kayıp ve yıkım getireceğini anlatabilen bir ülke olarak görülüyor.

Ayrıca hem Orta Doğu’daki Pakistan diasporası hem de Afganistan ve Pakistan’da faaliyet gösteren Türk şirketleri bu yakın iş birliğini destekliyor.

Pakistan’da genel kanaat, Türkiye’nin bu iki kardeş ülkeyi bir araya getirme konusundaki çabasının büyük bir minnettarlığı hak ettiği yönündedir.

Waqar Khan

Savunma ve Güvenlik Analisti / Pakistan