İslam Davetçilerine Uyarılar!
Davet yöntemi bilinmezse başarıya ulaşmak imkânsızdır. Bu nedenle eskiler çok güzel söylemiştir. “Vusulsüzlüğümüz usulsüzlüğümüzdendir.” Yani, başarıya ulaşamayışımızın nedeni takip ettiğimiz yöntemin yeterli olmayışındandır. Bu nedenle, davet metodunu ilgili kaynaklardan iyi öğrenmek ve uygulamak çok önemlidir. Öyle ki usül/metodoloji bilmeyenin ilmine bile itibar edilmez.
Araştırma seviyesi iyi olup davet fıkhı yapabilecek kapasitede olanların Kur’an’daki peygamber kıssalarını ve rivayet kitaplarındaki Hz. Peygamber’in davet yöntemini çok iyi etüt etmeleri şarttır. Ayrıca davetçinin çok iyi derecede psikoloji ve sosyoloji de bilmesi önemlidir. İslâm dünyasındaki bu konuyla alakalı çalışmaların yerel olması münasebetiyle, bir yerdeki çalışmayı başka bir yere monte etmek her zaman sağlıklı sonuçlar vermeyebilir. Böyle bir ihtimali göz önünde bulundurarak davet yöntemi üzerine çalışma yapanların bölgelerdeki her türlü farklılığı bilerek yeni çalışmalar yapmaları önemlidir.
Muhatapların durumuna göre davet yöntemiyle ilgili kitaplar sık sık güncellenmelidir. Üzülerek ifade edebiliriz ki Müslümanların farklı bölgelere göre yapılmış davet yöntemi çalışmaları olmadığı gibi daveti de kurumsal hâle getirememişlerdir. Dünyanın birçok yerine gidip İslâm’ı doğru anlatacak kurumlar ve kadrolar yetiştirmediler. Fırsat verilenlerin bir kısmı ise İslâm’ı anlatmak yerine, İslâm’ı dünya sisteminin iktidar alanını genişletmek için kullandılar. İslâm dünyasının üniversitelerinin tamamına yakınında İslâm’a davet kürsüleri kurul(a)madı. Bizim ilahiyat fakültelerimizde davet kürsülerinin kurulması için teşebbüs bile yapılmadı. Ülkemizin İlahiyat Fakültelerine davet kürsülerinin konulması zaruret hâline geldiği gibi; İmam Hatip Liselerine de davet fıkhı derslerinin konulması elzemdir.
Tenkit kabilinden de sayılsa şu hakikati da belirtmeliyiz: Ülkemizde yüzlerce dernek, vakıf ve tasavvufi kurum olmasına rağmen hiç birisi profesyonel destek alarak davet plânı, davetçilerin nitelikleri, öncelikli alanlar, kazanımlar, hedef davranışlar ve amaçların gerçekleşmesindeki eksikliklerle ilgili çalışmalar yapmamaktadırlar. Şunu üzülerek ifade edelim ki Müslümanlar plânsız, programsız ve hedefsizdir.
Davet denilen şey, algıların din diye anlatılması ve dayatılmasıdır. İşte bu yanlış ve dayatmacı zihniyet Müslümanların arasındaki vahdetin de en büyük engelidir. Unutmayalım ki biz tarihte davetçi bir milletiz ve bu vasfımızın devam etmesi gerekir. İnsanları nitelikli davetçiler vasıtasıyla İslâm ile buluşturmazsak millet olarak bekamızı tehlikeye atmış oluruz.
Davetçinin hem metodolojik konulara vâkıf olması hem de İslâm’ı iyi bilmesi şarttır. Kur’an-ı Kerim’de, İslâmi ilimlerde derinleşen insanların, askerin gerek cephede, gerekse cepheden döndükten sonra eğitimiyle ilgilenmesi gerektiğinden bahsedilmesi oldukça mânidardır.[1] Böyle ayetler davetçinin fonksiyonunu göstermesi bakımından da çok önemlidir.
Bu çerçevede davetçiler, sorunları çözecek kadar Kur’an ilimlerine vâkıf olup hadis kaynaklarının muhteviyatına aşina olmalıdırlar. Sünnet ilimleriyle donanıp yeterince fıkıh, tefsir, kelam, İslâm tarihi, insanlık tarihi, medeniyet tarihi, sosyoloji, psikoloji, hukuk ve özellikle iktisat bilmek davetçinin başarısına başarı katacaktır. Davetçi bu birikimi ile sorunları ne kadar çözebilirse inandırıcılığı o kadar artar ve Müslümanlığı da hayalî bir din olma algısından kurtarmış olur.
Yukardaki sebeplerden dolayı Hz. Ali, Hz. Abdullah b. Mes’ud, Hz. Ubey b. Kâb, Hz. Zeyd b. Sâbit, Hz. Muaz b. Cebel ve Hz. Sâlim b. Ma’kel gibi sorunları hem tespit edecek hem de çözecek âlim davetçilere ihtiyacımız vardır. Bu saydığımız zevat, Kur’an’ın muhteviyatını hayata katmada ve sorunlara çözüm üretmede Hz. Peygamber’in de referans gösterdiği seçkin kişilerdir.
[1] Tevbe 9/122