GENÇLİĞE ÇAĞRI

YENİDÜNYA  DÜZENİNE  KARŞI  FARKINDALIK  ve  MEFKÛRE  TEMELLİ  GENÇLİK MÜCADELESİ

 Yenidünya düzeninin yaratmaya çalıştığı zihnin kuşatılmasındaki varoluşsal sürecin karşısındaki duruşun sürecindeki dirilişine ve direnişine giden yolunu çizerken köken olarak inmemiz gereken yolda ana konu çağımız yenidünya düzenin esareti altında toplumsal yozlaşmasına sebep olan süreci belirlememiz gerekmektedir. Sürecin ana kökü 21. yüzyıl, dijital teknolojinin ve küresel iletişim ağlarının devasa bir hızla yaşamı dönüştürdüğü bir çağdayız. Ancak bu dönüşüm, sadece araçsal bir ilerleme değil; aynı zamanda bireyin zihin, kimlik ve davranış dünyasında derin bir kuşatma hareketindedir. Bu yenidünya düzeninde gençlik, toplumsal yozlaşmada ve esarette sadece sosyal medya algoritmalarıyla değil; tüketim kültürü, kimlik aşınması ve toplumsal sorumluluktan uzaklaştırma stratejileriyle sistematik olarak edilgenleştirilmektedir. Bu zihinsel kuşatmanın çağdaş sembolü Ivan Gonçarov’un “Oblomov” karakteridir. Oblomov, yalnızca bireysel bir tembellik figürü değil, aynı zamanda modern çağın zihinsel atalete sürüklenen bireyinin metaforudur. Bu nedenle, bu yazı yenidünya düzeninin gençlik üzerindeki etkilerini, farkındalık ve mefkûre ekseninde stratejik bir mücadeleyle ele almayı amaçlamaktayım. Bu yolda ki ilk adım ;

YENİDÜNYA DÜZENİ: ZİHİNSEL, EKONOMİK VE KÜLTÜREL BİR KUŞATMA ALTINDAKİ GENÇLİK:

Yenidünya düzeni, bireyi dönüştürürken öncelikli hedef olarak gençliği seçmektedir. Bu dönüşümün temel üçayağı şunlardır:

1.  Dijital Yönlendirme ve Algoritmik Kimlik

Genç bireyin davranışları artık algoritmalar tarafından belirlenmekte, ne düşüneceği, neye ilgi göstereceği, hangi estetik veya ahlaki yargılara sahip olacağı sistematik biçimde yönlendirilmektedir. Sosyal medya platformları, dopamin bağımlılığına dayalı bir “sanal özgürlük” illüzyonu yaratırken, gençlik gerçek dünyadan uzaklaşmakta, dijital bir paralel evrene hapsolmaktadır. Hapsolduğu süreç ile birlikte düşünmeyen ve sanal bir ütopyada yaşar halde toplumsal alanlardan çekilen üretmeyen bireylere dönüşerek merkezinde sanal bireysellik oluşturmaktır.

2.  Ekonomik Bağımlılık ve Tüketim Dinamiği

Gig ekonomisi, güvencesiz istihdam biçimleri ve prestij nesnelerine dayalı bir yaşam algısı, genç bireyi sistemin dişlisi haline getirmektedir. Kapitalist düzen, üretkenliği değil, tüketimi kutsarken; bireyi sürekli borçlandırarak modern kölelik zinciri kurmaktadır. Süreçle modern kölelikte kaygılı hayatlar ve nüfus planlaması noktasında etkenler bulundurmaktadır.

3.  Kültürel Deformasyon ve Kimliksizleştirme

Küresel popüler kültür, yerel ve manevi değerleri aşındırmakta, bireyi köklerinden koparmaktadır. “İnançsız toplum” projesiyle maneviyat boşaltılmakta; birey anlam yerine haz, ideal yerine imaj peşinde koşan bir tüketim nesnesine indirgenmektedir.

Bu üçayak toplumdan kopmuş üretmeyen yeni nesiller oluştururken ruhlarındaki merkeziyet duygusunda bireyin sanal bir merkeziyetçiliğinde sömürülürken bulmaktadır. Süreç bugün gençliğe getirdiği süreçle bu üçayak aslında modern bir çağ hastalığı yaratmaktadır. Bu çağımızın hastalığına Oblomovluk sendromu dememiz en netice örnektir en önemli husus çağımızın bu sendromuna karşı önlem ve tespittedir.

OBLOMOVLUK SENDROMUNDAKİ BAŞLICA ETKİLER;

Oblomovluk, sadece bireysel bir içe kapanış hali değil; sosyolojik bir alarmdır. Bu sendromun gençlik üzerindeki başlıca etkilerine değinirken bunun etkenlikleri ile gençliğin faaliyetsel toplumdaki kırılmaları şunlardır:

  • Zihinsel Tembellik: Bilgiye erişim artarken sorgulama refleksi körelmektedir. Gençler, yüzeysel içeriklere bağımlı hale gelmekte, derin düşünce zayıflamaktadır. Derin düşünceden ve yapıdan uzaklaşan genç mücadele ve ana düşmandan değil düşmanın sanal yarattığı sürece kapılmakta bulacaktır.
  • Motivasyon Kaybı: Sürekli olarak haz peşinde koşmak, uzun vadeli hedefleri anlamsızlaştırmaktadır. İdeallerin haz temelinde yolu belirsizleştiği ve hedefin her daim daha kaygılı topluluklarda bulununca ki oluşan kayıp sürecin oluşumundaki toplumsal kaçış ve yüzleşmeden uzaklaşan genç profili için oluşumdur.
  • Toplumsal Durağanlık: Topluluk bilinci zayıfladıkça, birey sadece kendi varoluşunu önceleyen, sorumluluktan kaçan bir tavır içine girmektedir.

İşte bu noktalar insanın doğasındaki kırılmayla yapay, sanal bir hapsi yaratarak kontrol altına alırken toplumsal değerlerden kopararak toplumsal işleyişi zayıflatmaktadır. Sürece karşı gidilmesi gereken yolun anahtarı farkındalık sürecinde bulacaktır.

FARKINDALIK: KUŞATMADAN KURTULUŞUN ANAHTARI

Farkındalık, bireyin sadece bilgi sahibi olması değil, o bilginin “neden” ve “nasıl” oluştuğunu sorgulayabilmesidir. Bu uyanışın ve yeniden dirilişin gelişimindeki anahtar olacaktır. Bu anahtar şu üç düzlemde gelişmelidir:

  • Zihinsel Farkındalık: Medya okuryazarlığı, eleştirel düşünce ve dijital okuryazarlık becerileriyle genç birey, zihinsel esaretten kurma süreci başlatarak yeni bir yol fırsatında farkındalık
  • Duygusal Farkındalık: Empati, duygusal zekâ ve öz-şefkat gibi kavramlar, bireyin iç dünyasını tanımasını sağlayacak psikoz-etken hamleler ve çalışmalar üretmekte.
  • Toplumsal Farkındalık: Tarih, kültür ve medeniyet bilinciyle gençlik, kimlik zeminini güçlendirerek sanal bireysellikten gerçek dünya merkeziyetindeki toplumsallık yolundaki zincir halinde aktif halde bulunmakta

Anahtar süreçteki ilk adım ve yol olarak ele alınsa da top yekûn mücadele de ana esas bu sürece gençliğin teslimiyetindeki eksikliğin oluşumundadır. Yeni toplumsal süreçlerde esaretin ana teması olan toplum ve devletin yol haritasındaki mefkûre eksikliği gençliğin dağılmış ve kaybetmesine yol açmaktadır. Bu kayıp sürece karşı en doğru yol haritası mefkûrenin çizgicisinde bulacaktır.

MEFKÛRENİN YOLU;

Mefkûrenin temelini oluşturduğu umut ve medeniyet inşası yolundaki seçeneği ile kaybolmuş gençliğin farkındalık yolu ile yeniden bir makbul medeniyet ufkunda yol bulmasındaki umudun yolunda açılan bu yolun şifresi bellidir. Maziden geleceğe iki kök tek ufuk yolu ile çözüm bulacak olan yol. Bugünün dünyasında gençlik, dijital ağların görünmez manipülasyonları, haz odaklı bireycilik ve kültürel çözülme üçgeninde edilgenleştirilmiş bir varlığa dönüştürülmek isteniyordur. Ancak bu kuşatmanın aşılması ve yeniden dirilişin mümkün kılınması için başvurulması gereken iki kadim kaynak yol vardır:

Biri, İslam düşüncesinin bireyi ahlaki bir özne olarak tanımlayan medeniyet mefkûresi;

İslam, bireyi yalnızca ibadet eden bir varlık olarak değil; düşünen, hisseden, sorumluluk alan ve toplumu dönüştüren bir özne olarak tanımlar. Bu anlayışta insan, yaratılış gayesini anlamış, nefsin esaretinden sıyrılmış ve toplum yararını önceleyen bir hakikat yolcusudur. İslam’ın farkındalık çağrısı, bireyin kendi varlığını, toplumsal rolünü ve adalet sorumluluğunu kuşanmasıyla mümkündür:

  • “Kendini bilen Rabbini ” (Hadis) diyerek öz-farkındalığı,
  • “İnsanların en hayırlısı, insanlara en faydalı olandır.” diyerek toplumsal faydayı,
  • “Zulme karşı susan dilsiz şeytandır.” düsturuyla aktif direnişi inşa

Bu yönüyle İslam, modern dünyanın pasifleştirici, kimliksizleştirici etkilerine karşı bir zihinsel ve ruhsal direniş hareketi kurar. Gençliğe sadece bireysel huzur değil, toplumsal değişim sorumluluğu yükler. Diğeri ise;

Türk devlet ve töre geleneğinin tarihsel bilinç ve sorumlulukla yoğrulmuş toplum tasavvurudur. Bu iki kök, geleceğe uzanan yeni bir medeniyet perspektifinin çift kanadını oluşturur. Türk devlet geleneği ise mefkûreyi yalnızca bireysel ideal değil, kolektif bir düzen inşa etme biçimi olarak görür. Bu geleneğin temelinde “töre” yer alır. Töre; ahlaki ilkeleri, siyasi sorumluluğu ve toplumsal dengeyi aynı potada eriten bir yaşam felsefesidir.

  • Töre bilmeyen bey olamaz” anlayışı, genç bireyin kararlarında etik ve tarihsel farkındalık taşımasını zorunlu kılar.
  • Kut anlayışı, gücün değil, adaletin meşrulaştırdığı bir yönetim fikrini taşır. Bu, bireye sadece kendi hayatını değil, milletin kaderini taşıma şuuru kazandırır.
  • Alp-eren” figürü, hem aksiyon hem ahlak sahibi bir gençlik Bilgiyle donanmış, erdemle yön bulan ve topluma hizmet eden birey tipini idealize eder.
  • Töreye yaslanan genç, sadece geçmişe bağlı kalmaz; o geçmişten güç alarak kendi çağını dönüştürme iddiası taşır.

Bu iki kadim gelenek, modern gençliğin kaybolduğu kimliksizlik ve amaçsızlık girdabına karşı bir pusula işlevi görmektedir. İslami hakikat ile Türk töresi; mefkûre merkezli bir birey, sorumluluk temelli bir toplum ve yeniden inşa edilecek bir medeniyet vizyonu sunmaktadır. Maziyi sadece geçmişin birikimi olarak değil, geleceğin inşasında bir istikamet kaynağı olarak görmek gerekmektedir. Bu köklerden beslenen gençlik, yalnızca modern çağın krizlerine direnmekle kalmayacak; aynı zamanda kendi çağını kuracak cesaret ve vizyona da sahip olacaktır.

Bu nedenle, İslam’ın hakikat ışığı ile Türk töresinin hikmet mirası birleştiğinde, mefkûre eksenli bir farkındalık doğacaktır. Bu farkındalık, bireyi uyandırır, toplumu inşa eder ve çağlara yön verecek medeniyet yürüyüşünü başlatacaktır.

GENÇLİĞİN UYANIŞI, ÇAĞIN DİRİLİŞİDİR ARTIK BİLİNMELİDİR, GENÇLİK UYANMALIDIR!

 Oblomovluk bir kader değil, bilinçli bir tercihtir. Gençlik, bu tercihi dönüştürme kudretine sahiptir. Farkındalıkla uyanan, mefkûresiyle yön bulan ve İslami düşünceyle ruhunu besleyen ve devlet kültürü ile edebî müddet şiarı bir gençlik, yalnızca bireysel bir dönüşümün değil; çağın ve medeniyetin yeniden inşasının anahtarı olacaktır.

“Ey genç dostum!

Ya ekranların kölesi olacaksın ya da kendi medeniyetinin mimarı.

Ya Oblomov’un gölgesinde kaybolacaksın ya da Asr-ı Saadet’in izinde yeniden doğacaksın. Karar senin. Ama unutma: Bir gencin uyanışı, bir çağın dirilişidir. Yeni ufkun yolunda direnişi , yeni medeniyetin kurucu iradesidir.”

Ertürk ERYILMAZ

Strateji Uzmanı – Sosyolog

Ertürk ERYILMAZ
Sosyolog - Strateji Uzmanı