Son 10 Yılda Değişen Gençlik Parametreleri
Türkiye, genç ve dinamik nüfusuyla dikkat çeken bir ülke olagelmiştir. Bu genç nüfus, toplumsal, kültürel ve ekonomik dönüşümlerin hem öznesi hem de en önemli göstergesi konumundadır.
KONDA Araştırma ve Danışmanlık tarafından Toplum Gönüllüleri Vakfı (TOG) için hazırlanan araştırmada ülkemizdeki gençlerle ilgili bir çalışmanın çarpıcı sonuçları ortaya çıkmıştır.
17-25 yaş aralığındaki gençler üzerinde çalışılmış ve 2015’ten 2025’e uzanan on yıllık periyottaki değişimler üzerinde durulmuş ve bulgular paylaşılmıştır. Kamuoyuna yansıyan bu bulgular, gençlerin kimlik tanımlamalarından eğitim düzeylerine, evlilik alışkanlıklarından genel yaşam tarzlarına kadar birçok alanda önemli farklılaşmaların yaşandığını ortaya koymaktadır.
Bu makalemizde, KONDA’nın sunduğu verileri temel alarak Türkiye’deki gençliğin değişimini analiz edecek, bu değişimi diğer akademik çalışmalar ve toplumsal gözlemlerle ilişkilendirerek daha geniş bir perspektife oturtmayı amaçlıyoruz.
Araştırma verileri ışığında temel değişim dinamiklerine bir bakalım. Bu bağlamda KONDA’nın raporu, birkaç ana eksende önemli değişimlere işaret etmektedir:
Kimlik ve yaşam tarzı tanımlamalarında özellikle dindarlık algısında düşüş oranı dikkat çekmektedir. Kendini “dindar” olarak tanımlayan gençlerin oranının 2015’te %20 iken, 2025’te %10’a gerileyeceği öngörüsü, belki de raporun en çok tartışılan bulgularından biridir. Bu, gençlerin geleneksel dini pratikler ve kurumsal din anlayışıyla ilişkilerinde bir dönüşüm yaşandığını düşündürmektedir.
Dindarlık algısındaki düşüşe ters orantılı olacak şekilde “Modern” kimliğin yükselişi dikkat çeken diğer bir bulgudur.
Buna karşılık, kendini “modern” olarak tanımlayan gençlerin oranı 2015’te %42’den 2025’te %59’a yükselmektedir. Bu artış, gençlerin küresel akımlara daha açık, bireyselliği ve çağdaş yaşam biçimlerini daha fazla benimseyen bir eğilim içinde olduğunu göstermektedir.
Demografik yapıya odaklandığımızda genç nüfusun son on yıldaki artış hızının düştüğü de bu araştırmada görmekteyiz. Günümüzdeki genç sayısının (17-25 yaş aralığında) 12 milyon 719 bin genç olması beklenmektedir.
Diğer ve belki de en önemli meselelerden biri olan evlilik yaşı verileri oldukça sıkıntılı bir durumdadır. 2015’te 17-25 yaş aralığındaki gençlerin %81’i bekârken, bu oranın günümüzde %90’a çıkması, evlilik yaşının belirgin bir şekilde yükseldiğini ve gençlerin evliliğe daha geç yaşlarda adım attığını ortaya koymaktadır.
Bu veriler ile Türkiye’deki gençlik üzerine yapılan diğer çalışmaları ve sosyolojik teorileri birlikte okuduğumuzda anlamlı hale gelmektedir.
Gençler arasında “dindar” kimliğinin azalması, klasik sekülerleşme teorilerini akla getirse de, ülkemiz özelinde durum daha karmaşık olabilir. Örneğin, Prof. Dr. Ali Çarkoğlu ve Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu’nun “Türkiye’de Dindarlık: Uluslararası Bir Karşılaştırma” gibi çalışmaları ve çeşitli saha araştırmaları, kurumsal dine bağlılıkta bir azalma olsa da, bireysel maneviyat arayışlarının veya farklı dindarlık yorumlarının (örneğin deizm, agnostisizm eğilimleri) gençler arasında yaygınlaşabileceğine işaret etmektedir.
İlahiyatçı Prof. Dr. Şaban Ali Düzgün gibi isimler, ülkemizdeki gençlerin dine eleştirel yaklaştığını ancak manevi arayışlardan tamamen kopmadığını belirtmektedir. Dolayısıyla KONDA’nın “dindar” tanımının dar bir çerçeveyi işaret ediyor olabileceği, gençlerin manevi dünyasının bu orandan daha çeşitli olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Bu durum, Zygmunt Bauman’ın “akışkan modernite” kavramıyla da ilişkilendirilebilir; kimliklerin daha esnek ve bireysel tercihlere dayalı hale gelmesi, dini kimlikleri de etkilemektedir.
Araştırmada ortaya konulan diğer bulgu ise bahsettiğimiz gibi “Modern” kimliğin yükselişiydi. Küreselleşmenin, dijitalleşmenin ve artan eğitim seviyesinin doğal bir sonucu olarak bu değişim okunabilir. Gençler, internet ve sosyal medya aracılığıyla küresel akımlarla daha erken ve yoğun bir şekilde tanışmakta, bu da onların değer yargılarını, yaşam tarzlarını ve beklentilerini etkilemektedir. TÜİK’in Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırmaları, gençlerin internet ve sosyal medya kullanım oranlarının yüksekliğini teyit etmektedir. Bu durum, Ronald Inglehart’ın “Post-Materyalizm” teorisiyle de paralellikler taşır; temel ihtiyaçları karşılanmış toplumlarda genç nesillerin ifade özgürlüğü, bireysel gelişim ve yaşam kalitesi gibi post-materyalist değerlere daha fazla önem atfettiği görülür. “Modern” kimlik, bu değerlerle örtüşen bir yaşam arayışını simgeliyor olabilir.
Evlilik yaşının yükselmesi konusu ise sadece Türkiye’ye özgü bir durum olmayıp, birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkede gözlemlenen bir trenddir. Bunun temel nedenleri arasında eğitim süresinin uzaması, kadınların işgücüne katılımının artması, kariyer hedeflerinin öncelik kazanması, bireyselleşme ve ekonomik kaygılar (ev kurma maliyetleri, iş güvencesi vb.) sayılabilir. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın ve çeşitli üniversitelerin aile araştırmaları da bu değişimi teyit etmektedir. Bu durum, geleneksel aile yapılarında ve doğurganlık oranlarında da değişimlere yol açmaktadır.
Bu veriler ışığında geleceğe dair şu çıkarımlar yapılabilir:
* Bireyselleşmenin ve Çeşitliliğin Artışı: Gençler arasında bireysel tercihler, kişisel gelişim ve farklı yaşam tarzlarına saygı gibi değerlerin daha da önem kazanması beklenir. Bu durum, toplumsal normların ve beklentilerin yeniden şekillenmesine yol açabilir.
* Dijital Yerlilerin Etkisi: Tamamen dijital çağda yetişen yeni nesiller, sosyal, politik ve ekonomik hayatta daha aktif ve talepkar olacaklardır. Dijital okuryazarlık ve eleştirel düşünme becerileri bu süreçte hayati önem taşıyacaktır.
* Ekonomik Belirsizliklerin ve Fırsat Eşitsizliğinin Rolü: Gençlerin hayata bakışını, tercihlerini ve gelecek planlarını etkileyen en önemli faktörlerden biri ekonomik koşullar olmaya devam edecektir. İstihdam olanakları, gelir adaleti ve fırsat eşitliği konuları gençlerin en temel gündem maddeleri arasında yer alacaktır.
* Politik Katılım ve Sivil Toplumda Değişim: Gençlerin geleneksel siyaset kurumlarıyla ilişkileri dönüşürken, sosyal medya üzerinden veya sivil toplum örgütleri aracılığıyla farklı katılım biçimlerine yönelebilecekleri öngörülebilir.
Sonuç
Kamuoyuna paylaşılan bu çalışma, Türkiye’deki gençliğin son on yılda geçirdiği ve önümüzdeki yıllarda da devam etmesi beklenen önemli dönüşümlere dikkat çekmektedir. Gençler, kendilerini tanımlama biçimlerinden yaşam tarzlarına, eğitimden evlilik gibi sosyal kurumlara bakışlarına kadar pek çok alanda farklılaşmaktadır. Dindarlık algısındaki değişim, modern kimliğin yükselişi, eğitim seviyesindeki artış ve evlilik yaşının ötelenmesi bu dönüşümün temel göstergeleridir.
Bu bulgular, diğer akademik çalışmalar ve toplumsal gözlemlerle bir araya getirildiğinde, Türkiye’deki gençliğin küresel akımlardan, teknolojik gelişmelerden, sosyo-ekonomik koşullardan ve bireyselleşme eğilimlerinden derinden etkilendiği görülmektedir. Bu değişim süreci, beraberinde hem fırsatlar hem de zorluklar getirmektedir. Daha eğitimli, dünyaya daha açık, bireysel hak ve özgürlüklerine daha düşkün bir genç nesil yetişirken; işsizlik, geleceğe dair kaygılar, kimlik ve aidiyet konularındaki arayışlar da bu sürecin bir parçasıdır.
Ülkemizin geleceğini şekillendirecek olan bu genç nüfusun potansiyelini en iyi şekilde değerlendirebilmek, onların beklentilerini ve ihtiyaçlarını doğru anlamak, karşılaştıkları zorluklara yönelik çözüm odaklı politikalar geliştirmek ve onlara kendilerini özgürce ifade edebilecekleri, geliştirebilecekleri ve topluma katkı sunabilecekleri alanlar açmak kritik bir öneme sahiptir. Gençlik üzerine yapılan araştırmaların çeşitlenerek devam etmesi ve bu araştırmaların sonuçlarının politika yapım süreçlerine etkin bir şekilde dâhil edilmesi, bu hedefe ulaşmada kilit rol oynayacaktır.