DEMOKRATİK YÖNETİMİ ZENGİNLEŞTİRMEYENLER, OTOKRATİK YÖNETİMİN DEĞİRMENİNE SU TAŞIRLAR!

Türkiye’nin, önündeki en büyük sorun, demokratik kültürün özümsenerek içselleştirilmesidir. Türkiye’deki siyasi partiler, ister muhafazakar demokrat, ister sosyal demokrat, ister milliyetçi demokrat, isterse de liberal demokrat olsunlar, hepsi demokrasi ortak paydasında buluşmak zorundadırlar. Demokratik kültürün zenginleşmesine katkıda bulunmayan, siyasi partilerin elinde, Türkiye bir darbeler ülkesi olmaktan kurtulamaz. Sorun darbeler ülkesi Türkiye’yi, demokrasi ülkesine dönüştürmektir.
*
Bütün dünyada demokratik yönetimlerin kaynağında, yönetilenlerin temel haklarıyla birlikte, özgürlükleri vardır. Dünyadaki son iki yüzyıldaki uygulamalarla, demokratik ülkelerin benimsediği, evrensel hukuk ilkeleri ve genel geçer ahlak kuralları oluşmuştur. “Yönetilen Demokrasi” değil, “Yöneten Demokrasi” olmak için, toplumun bütün kesimlerinin, demokratik yönetimin kurum ve kurallarına saygılı olmaları gerekir. Demokratik yönetim, kurumsallaşmış yönetimdir, lider odaklı değil, kural odaklıdır, kurum odaklıdır.
*
Demokratik yönetimi benimsemiş ülkelerin merkezinde seçmenler vardır. Demokratik mekanizmaya işlerlik kazandıracak olanlar, kültürel, siyasal ve ekonomik sorumluluklarının bilincinde olan entelektüellerdir. Onlar açıkladıkları bir oylarıyla, bir milyon oyu peşlerinden sürükler. Açık toplumların merkezinde yer alan çoğunluk, her zaman daha önemliyi, daha gerekliyi ve daha etkiliyi görür ve bilir. Tarihin her döneminde yanlışta birleşmeyen çoğunluk, toplumların ortak aklı olmuştur. Entelektüellerin kültürel ve toplumsal sorumluluğu, çoğunluğun görme ve bilme sürecini hızlandırmaktır.
*
Kültürel güçlerinin üzerinde kültürel güç olmayan, kutsal kültürden beslenen entelektüeller, doğru, güzel ve iyi bildikleri değerleri, en açık, en yalın ve en alçak gönüllü biçimde açıkladıkları ölçüde, başarılı ve etkili olurlar. Dünyanın hiçbir ülkesinde çoğunluk, üst perdeden konuşan, yanılmaz olduğunu iddia eden, kendisinden başkasını görmeyenleri sevmez ve izlemez. Bu yüzden, söyleyecek sözü olan, yalın ve açık olmayı bilen entelektüellerin, piramitler kadar ömürleri olsa, hayatları boyunca konuşmaları beklenir. Entelektüeller toplumların ortak vicdanlarıdırlar.
*
Demokrasiyle yönetilen ülkelerin gücü, demokratik yönetimlerin ilkelerinin, çok yalın ve çok açık olmalarından kaynaklanır. Toplumların yönetiminde açıklık gibi, yalınlık da en büyük ve en etkili güç kaynağıdır. Bunun için, bütün ülkelerde demokratik yönetimler benimsenmektedir. En dayatmacı yönetimler bile, kendilerinin de demokratik olduklarını ileri sürmek zorunda kalmaktadırlar. Çünkü yönetilenlerin çoğunluğunun onaylamadığı, hiçbir yönetim uzun ömürlü olamaz.
*
Türkiye’de kamu, özel ya da gönüllü bütün kurum ve kuruluşlar, demokratik kültüre yeni boyutlar kazandırmak için, var güçleriyle çalışmayı öğrenmelidirler. Türkiye geliştirdiği demokratik yönetimle Müslüman ülkelere örnek olacaktır. Zaten sınırların önemini yitirdiği düz kare dünyada, otokratik ülkelere, uluslar üstü kuruluşlarda geniş ve etkili bir yer yoktur. Onlar er ya da geç otokrasilerini, demokrasiye dönüştürmek zorunda kalacaklardır.
*
Dünyanın her ülkesinde demokratik kültür, kültürel sorumluluklarının bilincinde olan, küresel düşünmesini bilen entelektüellerle özümsenir ve içselleştirilir. Kusursuz insan olmadığı gibi, kusursuz demokrasi de yoktur. Demokratik yönetim kusursuzluğu arama yolunda uzun soluklu bir arayıştır. Bu yüzden
entelektüeller dünyanın gidişinden ve çağlarından sorumludurlar.
Ülkelerde demokrasiye direnilmez, demokratik süreç yönetilir ve geliştirilir.
*
Demokrasilerde çoğunluk yolunu şaşırmaz. Çoğunluk insanlığın ortak aklıyla düşünür. Çoğunluk doğruyu uçlarda aramaz. Bütün dünyanın aradığı doğru demokratik yönetim, uçların altın oranında harmanlanmasıyla bulunur.