Diplomasiden Yumruğa

Türkiye’nin İsrail Stratejisinde Yolun Sonu

İsrail’in 1948’deki kuruluşuna Türkiye’nin “evet” demesi, o dönem uluslararası konjonktürde İsrail’in yalnızca kendisine ayrılan topraklarda kalacağı ve bölgesel barışa katkı sunacağı varsayımına dayanıyordu. Ancak geçen on yıllar, bu varsayımın bir yanılsamadan ibaret olduğunu bizlere açıkça göstermiştir. İsrail, kuruluşundan itibaren yalnızca kendisine tahsis edilen sınırlarla yetinmemiştir. Aksine, askeri güç ve küresel lobilerle desteklenen bir yayılma stratejisi izlemiş, Filistin topraklarını adım adım işgal ederek bölgenin demografik, siyasi ve stratejik dengesini altüst etmiştir. Bugün Gazze’de yaşananlar, bu yayılmacılığın en kanlı ve en çıplak örneğini teşkil etmektedir.

Ankara uzun yıllar boyunca, özellikle de son dönemde Gazze’de süregelen katliamlara rağmen, diplomasi kanallarını sonuna kadar zorlamış, uluslararası platformlarda İsrail’i durdurmaya çalışmıştır. Birleşmiş Milletler’de alınan ancak fiilen uygulanmayan kararlar, Uluslararası Adalet Divanı süreçleri ve insani ateşkes çağrıları, İsrail’in saldırgan politikaları karşısında etkisiz kalmıştır. Bu süreçte Türkiye, hem İslam dünyasında hem de küresel diplomasi sahnesinde sabırla hareket etmiş, İsrail’i uluslararası hukuka uymaya davet eden yapıcı bir aktör rolü üstlenmiştir. Ne var ki gelinen noktada, “sözün bittiği yere” varılmıştır.

Türkler, Anadolu’ya girişlerinden bu yana bu coğrafyanın kadim bekçileri olmuştur. Zaman zaman bu topraklarda zayıflamış olsalar bile her defasında büyük bir güçle ayağa kalkmış, yeniden bölgenin denge unsuru haline gelmiştir. Anadolu ve Ortadoğu’nun tarihi hafızası, Türkleri bu coğrafyada daima teyakkuzda olmaya zorlamıştır. Bu tarih, Türk milletine yalnızca bir kimlik değil, aynı zamanda bir misyon yüklemiştir: Uyanık olmak, adaleti korumak ve gerektiğinde aksiyon almak. Bu görev, tarihin Türk milletine yüklediği ağır ama şerefli bir sorumluluktur.

İsrail’in şımarıklığı artık yalnızca Filistin halkının değil, bölgesel barışın da geleceğini tehdit etmektedir. Her geçen gün daha fazla masum kanı dökülmekte, insani değerler ayaklar altına alınmaktadır. Ankara’nın bu tabloya seyirci kalması mümkün değildir. Tarih boyunca defalarca gösterildiği gibi Türk milleti, sabrının tükendiği noktada kararlı ve güçlü bir şekilde harekete geçmiştir. Diplomatik girişimlerin sonuçsuz kalması halinde, Ankara’nın daha sert araçları masaya koyması kaçınılmazdır.

Türkiye’nin askeri kapasitesi, bölgesel caydırıcılığı ve stratejik konumu göz önünde bulundurulduğunda, İsrail’in durdurulması yalnızca Filistin için değil, bölgenin geleceği için de bir zorunluluktur. Türk dış politikası, bugüne dek dengeli ve temkinli bir çizgi izlemiş ancak bu çizginin ötesinde gerektiğinde masaya yumruğunu vurabileceğini de tarihin farklı dönemlerinde kanıtlamıştır. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan, Suriye’nin kuzeyindeki terörle mücadele operasyonlarına kadar pek çok örnek, Türkiye’nin ulusal güvenliği ve bölgesel barış söz konusu olduğunda askeri seçenekleri tereddütsüz devreye sokabildiğini göstermektedir.

Tarihsel hafıza da bugünkü tabloya ışık tutmaktadır. Selahaddin Eyyubi, parçalanmış İslam dünyasını birleştirerek Kudüs’ü Haçlı işgalinden kurtarmış, adalet ve stratejik akılla bölgenin kaderini değiştirmiştir. Bugün de benzer bir ruh ve stratejik kararlılık, bölgedeki dengeleri yeniden şekillendirebilir. Türklerin bu coğrafyada üstlendiği tarihsel misyon, Selahaddin Eyyubi’nin vizyonuyla birleştiğinde, mazlumların umudu ve zalimlerin kabusu haline gelebilir.

Bugün de benzer bir dönemeçtedir. Eğer diplomasi çözüm getirmiyorsa, Türkiye’nin İsrail karşısında daha kararlı bir pozisyona yönelmesi kaçınılmazdır. Bu yalnızca askeri caydırıcılık anlamına gelmez; aynı zamanda ekonomik, diplomatik ve stratejik ittifaklarla İsrail’in önünün kesilmesi demektir. İslam dünyasında Türkiye’nin öncülüğünde oluşacak yeni bir dayanışma hattı, Batı’nın kayıtsızlığına karşı güçlü bir yanıt olacaktır. Ankara’nın sabrı, kararlılığı ve stratejik vizyonu, hem İsrail’in saldırganlığını sınırlayacak hem de mazlum halklara umut olacaktır.

Artık yolun sonuna gelinmiştir. İsrail’in şeytani planlarına karşı Türk’ün adaleti, kudreti ve iradesi devreye girecektir. Rabbim, bu mücadelede hak ve adalet uğruna çabalayanları muzaffer eylesin.