AYNI YERDEN ISIRILMAYA HAZIRIZ!!!

İslâm’da yönetim çok önemlidir. Yönetimle ilgili ilim dalı ise siyasettir. Bizim anlayışımıza göre siyaset ilimlerin en önemlilerindendir. Önemine binaen Müslümanları kimlerin yönetip kimlerin yönetmemesi ile ilgili Kur’an-ı Kerim’de yaklaşık iki yüzden fazla ayet vardır. Bu ayetler çerçevesinde Müslümanca bir siyaset nazariyesi geliştirmek ve dünya gündemine alternatif siyaset olarak sunmak elzemdir. Fakat Müslümanlar bu konuda yeni ve yeterli çalışmalar yapmadılar. Doğan boşluklar Müslüman toplumlarda bile İslâm dışı hayat görüşleriyle dolduruldu. Sonuçta siyasetin etkisi ve sarmal yapısıyla kitlesel irtidatlar yaşandı ve yaşanmaktadır. Bu vahim durumla ilgili rabbani ulemadan yoksun ülkelerin gençleri uyarılmadılar; ülkemiz gençliğine de bir uyarı maalesef yapılmadı.

Ülkemizde siyaset cumhuriyet döneminde yeniden kurumsallaştırıldı. Redd-i miras üzerine yapılan bu kurumsallaşma tek taraflı inşa edildi. Halkı hiç ciddiye almadılar ve hesaba katmadılar. Milletvekillerini bile illerden ismen çağırdılar. Toplumsal desteği alabilmek için ağalar veya onların belirlediği isimler milletvekili yapıldı. Kararı kurucu şef ve elit kadro verdi. Tek parti dönemi ve arkasından gelen sağ-sol ayırımında bir siyaset fıkhının yapılamayışı, Müslümanların zihinleri çeldirilerek daha çok sağ siyasetin içinde kalmalarına zemin hazırladı. Sağ siyasete Müslümanları ucuz oy deposu yapabilmek için şöyle bir argüman zihinlere kazındı: “Eğer filan kitlesel sağ partiye oy vermezseniz sol gelir ve dini özgürlüklerinizi yeniden elinizden alır.” Böyle bir algı üzerinden siyaset yapmaya mahkûm edilen ve edilgenliğe zorlanan Müslümanlar siyasette hiçbir zaman istikamet sahibi olamazlar ve olamadılar. Sadece dünya sisteminin yerel işbirlikçilerinin taşeronluğunu yaparlar.

Bizdeki sağ-sol ayırımı daha çok batılılaşmayı tercihle alakalı olduğundan dolayı Türk sağının sağı da solu da gerçek anlamdaki bir dinin/İslâm’ın düşmanlarıdırlar. Bu anlamda Müslümanlar hem sağdan hem de soldan dayak yediler ve yemektedirler. Üzülecek husus, Müslümanların yedikleri dayağın farkında olmamalarıdır. Hatta çektikleri işkenceyi bile meşrulaştırmak(!) için yoğun çaba sarfetmeleridir. Zaten sağ siyaset bu algı ve yorum sayesinde güya Müslüman tabandan destek buldu. Ülkedeki yasaklar ve özellikle geçmişte 163. Madde üzerinden siyaset yapabilen aykırı Müslümanların mahkûm edilmesi, çeşitli cezalara çarptırılmaları ve yasakların çokluğu bunun kanıtıdır. Sadece Müslümanların dirençlerini kırmak için Müslümanlar belirli dönemlerde islamizasyon politikalarına tabi tutuldular. Bu dönemdeki Müslümanların ve kanaat önderlerinin keyfiyet açısından değerlendirilmelerinin yapılması gerekir.

İslamizasyon politikalarıyla ilgili Adnan Menderes, Süleyman Demirel ve Turgut Özal’ın ayrı ayrı incelenmeleri ve sonuçlarının geleceği inşa etmekte kararlı olan Müslüman gençlerle paylaşılması elzemdir. İslamizasyon süreçlerinde halkın dindarlığı veya din düşmanlığının da ölçülmesi önemlidir. Süreç içerisinde Müslümanlar dünyevileşip sisteme entegre mi oldular yoksa din bilinçlerini geliştirerek farklı ve gerçek bir kimlik mi kazandılar? Bize göre bu süreçte Müslümanlar aldatıldılar ve kendileri için risk oluşturmayan bir siyasetin içinde kaldılar. Esefle belirtelim ki müsaadeli ve yörünge merkezli siyaset kesintisiz şekilde islamizasyon politikacılarını üretmekte ve kurumsal olarak devam ettirmektedir.

Sistem her tehlikeye düşüşte islamizasyon politikasına sarılarak Müslümanların kendilerine gelmelerini engellemektedir. Müslümanlar da aynı yerden defalarca ısırılarak kandırılmaya bağışıklık kazandılar; ferasetlerini kaybettiler. İslamizasyon politikalarının en zehirli tarafı, teklife talip Müslümanları marjinalleştirip karşılarına düşman bir Müslüman (!) kitle üretmektir. Bu zevata dert anlatmak “Deveye hendek anlatmaktan daha zordur.” Hâlâ da Müslümanlar aldatılmaya devam etmektedirler. Bu aldatılmayı millete anlatacak ulemanın olmayışı veya iktidarın nimetlerinden yararlanmaya razı oluşları, teklif yüklenmekten kaçınıp korkmaları Müslümanların kimliklerini bulmalarını zorlaştırmaktadır. Böyle fasit ve zalim bir siyaset anlayışından kurtulmak için Kur’an-ı Kerim merkezli, sünnetten ve uygulamalardan referans alan, insanlığın sorunlarını çözmeye talip bir siyaset projesi hazırlamak gerekir. Bunun için yeterli kaynak da var, ehliyetli insan da var. Olmayan ise teklif yüklenecek cesaretli ulema ve ahlaki olgunluk.