KADİM ANADOLU KARDEŞLİĞİNİN TARİHİ VE İLÂHİ ŞİFRELERİ (1)

Anadolu kardeşliği genelde Türk, Kürt, Laz ,Çerkez ,Türkmen özelde ise Türk-Kürt kardeşliği olarak kendiliğinden ortaya çıkmış bir kavram değildir. Bilakis tarihi derinliği olan; içinde birtakım tarihi şifreleri barındıran ilahi bir Sünnetullah’tır.

Bu yazımızda bu kavramın nasıl ortaya çıktığını, hangi tarihi süreçlerden geçip nevş-ü nemâ bulduğunu daha sonra İslam medeniyetinin bekâsı için nasıl Hayati bir önem arz ettiğini geniş bir zaviyeden bakarak açıklamaya çalışacağız.
Bunu anlamak için geriye, çok geriye İslâm Güneşinin doğduğu Asra gitmemiz gerekiyor.
Rabb’ül Âlemin peygamberler tarihini noktalayacağı zaman dilimine gelindiğinde Ahir Zaman Nebisini göndereceği mekanı özellikle seçmiş; bunun yanı sıra Peygamberini yani Hatemü’l Enbiya Hz.Muhammed (SAV)’i de çok özel bir şekilde yetiştirmişti. Hem seçilen mekan hem de Resulullah’ın Hayatı İslam’a sonradan yöneltilecek reddiyeleri yani tüm olumsuz argümanları boşa çıkartacak şekilde kurgulanmıştı
6. yüzyılda sosyal siyasal ve ekonomik olarak Dünya’ya hükmeden üç büyük güç merkezi vardı. Arabistan Çölü baz alındığında
Kuzeyde Doğu Roma İmparatorluğu yani Bizans, Doğuda Pers İmparatorluğu yani bu günkü İran ve Batıda ise Habeş krallığı.
Ancak Dünya’ya yön veren bu güçlerin hiçbiri; hiçbir zaman İslam Güneşinin doğacağı Arabistan Çölüne hükmedememişlerdi. Ne askeri ne sosyal ve ne de ekonomik olarak bu bölgeye söz geçirememişlerdi.

Bu tarihi gerçek Batılı Müsteşriklerin İslam Öğretilerini Muhammed (SAV) Bizans, Pers veya Habeş kültüründen esinlenerek ortaya koymuştur tezini otomatikman boşa çıkartmış; Rabb’ül Alemin İslam’ın yeşereceği bu toprakları İlâhi Kudretiyle adeta bir fanusun içerisinde muhafaza etmişti.

Allah Resulünün hayatı ise apayrı bir mucize olarak karşımıza çıkmaktaydı. 12 yaşında amcası Ebû Talip ile Suriye kervanında Papaz Bahira’nın hepi topu 2 saatlik bir görüşmesini bile dillerine dolayan Batılı Müsteşriklerin daha büyük iftiralar atmalarının önünü kesecek olan Rabb’ül Âlemin doğmadan babasını 6 yaşındayken de annesini Resulünden ayırmıştı.

Ümmi bir insan olarak hayatını sürdüren Hz. Muhammed (SAV)’in Kur’an-ı Kerim gibi mucizevi bir kitabı ortaya koyması bu gerçekler ışığı altında asla mümkün değildi.

Zaten Mekkeli Müşrikler bile okuma yazması olmayan bir insanın bir gece dünyanın en güzel şiirleriyle dağdan inip gelmesine hayret ediyor, ama bir türlü iman etmiyorlardı.

Bu; Hz Muhammed (SAV)’den daha önce gelen peygamberlere verilen apaçık mucizelerden başka bir şey değildi.

Yüce Allah tarih boyunca insan topluluklarına Resullerini gönderdiğinde Resulünü o toplumda ne revaçta ise, insanlar neye itibar ediyor ise onunla donatıp göndermişti.

Tıbbın zirve yaptığı, doktorların el üstünde tutulduğu, çok ileri teknikler ile ameliyatların yapıldığı bir dönemde Hz. İsa (AS) ölüleri diriltebilmişti. Sihirbazların en revaçta olduğu Mısır’da Hz Musa(AS) asası ile tüm sihirbazları imana getirebilmişti. Hz Muhammed (SAV) ise şiirin ve şairlerin büyük itibar gördüğü bir zaman diliminde bütün şairlerin bir araya gelip bir dizesini dahi yazamayacağı onlarca şiirle Mekkelilerin karşısına dikilmişti.

Tabii ki bunları ebedi ve ezeli ilmi ile bilen Yüce yaratıcı müşriklerin, putperestlerin, sapkınların ve gazaba uğramış olanların Son Dine ve Son Peygambere hangi argümanlar ile saldıracaklarını bildiği için o yolların hepsini baştan kapatmıştı.

İslam Güneşinin doğacağı toprakları ve Peygamberini özel şartlarda Sünnetullah’ı gereği kurgulayan Yüce Rabbimiz bu davayı daha ileriye taşıyacak gelecekte Ehl-i Salibe karşı bu Davanın yükünü çekecek Müslümanları da adım adım Anadolu Kardeşliğine hazırlıyordu.

Bunun neden böyle olması gerektiğini tarihi şu tespiti yaptığımızda daha da anlaşılmış olacağımızı zannediyorum.

Tarih boyunca Ekvator çizgisinin 30° Kuzey Enlemi ile 30° Güney Enlemi arasında ortaya çıkan devletlerin genelinin ömürleri iklim koşulları gereği oldukça kısa olmuştur.150 yıldan fazla mevcudiyetlerini sürdürenlerin ise etkileri sınırlı kalmıştır.
Sözünü ettiğimiz bölgede hayat bulan devletlerin ve kurmuş oldukları medeniyetlerin başına gelen akıbetin Müslümanların da başına gelmemesi için Yüce Allah’ın tıkır tıkır işleyen bir kurgusu daha vardı. O kurgu; Arabistan Çölünden çıkıp Cihan Şümul bir karakter kazanmaya başlayan İslam Medeniyetinin daha da ileri gidebilmesi ve Kuzeyden gelebilecek tehlikelere karşı ayakta kalabilmesi için temelleri 1071 Malazgirt zaferinde atılan Anadolu Kardeşliğinden başka bir şey değildi.