SARI SALTUK’LARIN DÜNYASINDA ÜMİTSİZLİĞE ve KARAMSARLIĞA YER YOKTUR
Konya’nın koruyucusu Mevlana’dır, Eskişehir’in Yunus’tur, Ankara’nın Hacı Bayram’dır. İslam dünyasında her şehrin bir koruyucusu vardır. Onlar şehirleri korumasalar, güvenlik görevlileri boşuna uykusuz kalırlar. Bosna’da Köprü Mostar’ı, Köprü’yü de Bilagay Dergahı korumuştur. Mostar’a gidenler Bilagay Dergahı’nı görmeden gelmezler. Mostarlılar için haftada bir kere de olsa, Sarı Saltuk’u ziyaret etmek, selam vermek, hayatlarının bir parçası olmuştur.
Yalçın kaya dağlarının eteğinden kaynayan, Buna çayının yanı başına inşa edilen Dergah, dağla suyun, eşsiz bir uyum ve düzen içinde kucaklaştığı gizemli bir yerde, Cennet’e açılan bir kapı gibi yükselir. Dağdan doğan nehir, Mostar’lıların bedenlerini güçlendirirken, Dergah da gönüllerini güçlendirmiştir. Dağ muştunun, su hayatın, Dergah da hoşgörünün sözcüsü olarak, yalnızca Mostar’ı değil, bütün Balkanları korumaktadır. Savaş yıllarında yerin altındakiler, yerin üstündekilerden daha önemli bir görevler yüklenmişlerdir. Yahya Kemal’in dediği gibi, Türk dünyasında insanlar yerin altındakilerle birlikte yaşarlar.
Mostar’da bir gece kalanları, sabahın erken saatlerinde, güneşten önce camilerinden, hep birden okunan ezanlar uyandırırlar. Camilerle elele veren dergahlar, İslam’ın temel değerlerinin, hayatın bütün alanlarına yansıtılmasında, toplumların “Görünmeyen Üniversite”leri olmuşlardır. Bu yüzden Semerkant’tan Saraybosna’ya kadar, Müslümanların yaşadığı şehirlerde, insanlar arasında paylaşmayı özendiren, sevgi ve saygıyı pekiştiren, binlerce dergah inşa edilmiştir.
Dergah sevdalısı İngiliz asıllı Hamid Algar, “Bosna’da Nakşibendi Tarikatı üzerine Notlar” isimli araştırmasında, dergah kültürünün Bosna’ya ne zaman, nasıl girdiğini ve bugünkü durumunu ayrıntılı olarak anlatmaktadır. Dergahlar insanların güzellikte, iyilikte ve doğrulukta yarışmanın, doğallık kazandığı ortamlardır. Dergahlar güzelliğe, iyiliğe ve doğruluğa yeni açılımlar kazandırırlar. Ön Asya’yı Orta Asya’ya dönüştüren Türklerin tarihinde, Emir Sultan’dan Eyüp Sultan’a camilerin, dergahların, türbelerin vazgeçilmez bir yerleri vardır.
Anadolu insanı, kaleleri ele geçirmesini bildiği kadar, gönülleri ele geçirmesini de bilmiştir. Türkler gittikleri her coğrafyayı, Mostar’da olduğu gibi camiler, medreseler, köprüler, dergahlar ve çarşılarla donatmışlardır. Gönül kazanmayı bilen dervişler, yalnızca Anadolu’yu değil, Balkanları da zorlamadan dönüştürmüşlerdir. Mostar’ın korunmasında ve yenilenmesinde, Anadolu’nun üreten el olmasını, bilen Yunus gönüllü insanları, ellerini taşın altına koyarak, Türkiye’yi Balkanlara, Balkanları dünyaya taşıyorlar.
İslam’ın hayatı kolaylaştıran ve güzelleştiren küresel ilkeleri, dergahlarla yeni boyutlar kazanmıştır. Onlar iç ve dış dünya zenginliklerini, ikisi arasında ayrım gözetmeden, altın oranda harmanlamışlardır. Irk, renk ve dil farklılarıyla birlikte, Vahiy Medeniyeti’ni bütünlük ve süreklilik içinde korumasını bilmişlerdir.
Mostar’daki Müslümanlarla, Mardin’deki Müslümanların hayatları birbirinden büyük farklılıklar göstermezler. Onlar iyilikleri özendirmede ve kötülükleri önlemede birbirleriyle yarışırlar.
Dergahlar yardımlaşma ve dayanışma kültürünü zenginleştirerek, ekonomik ve kültürel hayata, eşsiz bir güç ve görülmemiş bir canlılık kazandırmışlardır. Onlar iki günü birbirine eşit olanların, zararda olduklarını bilirler.
Yalnızca Türk ve İslam dünyası değil, Ukrayna’dan Rusya’ya, Amerika’dan Çin’e bütün dünya, “Bir insanı öldüren, bütün insanlığı öldürür” diyen, Yeni Sarı Saltuk’lar ordusu bekliyor.