ZENGİN EKONOMİLİ TOPLUMLARIN TEMELİNDE DERİN KÜLTÜRLERİ YER ALIR

Ellerindeki kaynakları değerlendirmesini bilen kişiler, kuruluşlar ve ülkeler, sermaye yoksunluğu çekmezler. Üretim gücünü büyütmek için, toplumun değişik kesimlerinin elinde, gizli ya da açık küçümsenmeyecek servetler vardır. Sorun değerlendirilmeyen kaynakları sermayeye dönüştürerek, ürün, hizmet ve bilgi üretme gücünü büyütmektir. Üretim gücünü büyütmede, sermaye kişilerin, kurumların ve kuruluşların, çevresine gelmez, zamanı gelince çevrenin, dışına çıkılarak, sermayenin aranması ve bulunması gerekir.

Bir ülkenin zengin doğal kaynaklara, bir kuruluşun geniş topraklara sahip olması, bir servete sahip olduğunu gösterir. Ancak eldeki servet, ürün ve hizmet üretiminde kullanılmıyorsa, dinamik değil, statik bir kaynaktır. Kurumların ve kuruluşların ellerindeki statik kaynakları, dinamik kaynaklara girişimciler dönüştürürler. Onlar bütün toplumlarda, eldeki kaynaklarla, ürün ve hizmet üretmenin, öncüleri olurlar. Girişimciliğin gelişmediği toplumlarda, servetler sermayeye dönüşmediği gibi, zaman içinde eriyerek yok olur giderler.

A. Çehov’un “Vişne Bahçesi” oyununda, varlıklı bir ailenin servetini sermayeye dönüştüremediği için, karşılaştığı büyük ekonomik sıkıntılar anlatılır. Ailenin evleri dışındaki tek varlıkları, oturdukları evin yakınındaki, büyük bir vişne bahçesidir. Değişimin farkında olan bir dostları, bahçeye evler yaparak satmayı önerir. Vişne bahçesine ev yapmak, ailenin kapalı dünyasına çok ters gelir, dostlarına hiç kulak asmazlar. Ancak servet kendiliğinden sermayeye dönüşmediği için, aile elindeki son servet olan vişne bahçesini yitirir.

Dünya tarihinin her döneminde, kaynakların değerlendirilmesi, toplumların, kuruluşların, insanların, karşı karşıya oldukları sorunların başında gelmiştir. Bütün ülkeler, bütün kuruluşlar, varlıklarını ve güçlerini koruyabilmek için, ekonomik ve kültürel kaynaklarına, katma değer kazandırmak sorunuyla karşı karşıya kalırlar. Toplumların bilgi, hizmet ve ürün üretme güçleri, uzun dönemli düşünen, yenilik yapmasını bilen, risk almaktan kaçınmayan, girişimci kişilerden ve girişimci kuruluşlardan kaynaklanır. Kişiler ve kuruluşlar, kendi kendileriyle yarışarak, uzun ömürlü olurlar.

Kuruluşlar kültürel ve ekonomik alanlarda, durmadan yenilenerek, üretim güçlerinin gelişmesine ve büyümesine süreklilik kazandırırlar. Kuruluşlar güçlerini büyüterek değil, insanları güçlendirerek güçlerini korurlar ve geleceğe kalacak ürünler, hizmetler ve bilgiler üretirler. Tarih boyunca kültür gibi, ekonomi de insanların en çok ilgilendiği ve insanları en çok ilgilendiren, alanların başında yer almıştır. Kültür ve ekonomi, zamanla değer yitirmez, değer kazanır. Yüzyıllar öncenin üretim sorunları, insanlığın üretim sorunları olmaya devam etmektedir.

Ülkelerin ürün, hizmet ve bilgi üretme güçlerini büyütebilmek için, serveti sermayeye dönüştürecek, girişimcilere ve kuruluşlara, bütün dünyanın ihtiyacı vardır. Onlar dünyanın kaynaklarını, ürünlere, hizmetlere ve bilgilere dönüştürerek, yoksulluğun üstesinden gelmekle kalmazlar, dünya barışına en büyük katkıda bulunurlar. Üreten el olmayı özendirmeyen toplumlarda, kültürel alan derinliğini, ekonomik alan zenginliğini yitirir. Kültürün dinamiklerini kavramadan, ekonominin dinamikleri kavranılamaz.

Toplumların kan dolaşımında, kültürler atar, ekonomiler toplar, damarları oluştururlar.

Ülkelerin kültürel derinlikleriyle, ekonomik zenginlikleri birbirini dönüştürür.

Kültürleri zengin olan toplumların, ekonomiler yoksul olmaz.