TORPİL Mİ?

Müslümanların emanete ehliyet kazanabilmeleri için Sevban Hadisi’nde olduğu gibi kendi keyfiyetlerini artıracak önlemler almaları zorunludur. Aksi halde çokluklarına rağmen milletler üzerlerine saldırırlar ve çör çöp durumuna düşerler.[1] Hadiste beyan edildiği şekilde onları toplumsal liyakat ve önderlik makamından düşüren sebepler; konforizim ve dünyada ebedi kalma arzusunun somutlaşmış biçimi olan ölümden nefret duygusudur. Cenneti dünyada arama sapkınlığıdır. Bunlara; dünya gündeminden etkilenip sabahtan akşama din değiştirmeyi, batılın her türlüsüne sempati ve meyli, Allah’a verilen ahdi unutmayı ve emri bi’l ma’ruf görevini terk etmeyi, kötülüklere karşı tepkisiz kalmayı da ekleyebiliriz. Bu sayılan hastalıklardan kurtulmak ve liyakatli bir İslâm toplumu kurabilmek için plânlı, programlı, fıkıhlı, çözüm üreten, hedefli, ahlaklı, kadrolu, sürekli ve kuşatıcı çalışmaları, Müslümanların teşkilatlarının hemen başlatması acil ihtiyaçtır.

Peygamber Efendimiz emanete layık insanın önemine atıfta bulunarak şöyle bir benzetme yapmıştır: “İnsanlar, içerisinde yüzlerce devenin bulunduğu develer gibidirler. İçlerinde yük vurmaya elverişli bir tanesini bile bulmak zordur.”[2] Bu bir teşbihtir. Belağat ilmine vakıf olanlar bu teşbihi daha iyi anlarlar. Verilmek istenen mesaj, teklif yüklenebilecek nitelikli insanların azlığıdır. Nicelikle, niteliğin ayrı oluşuna vurgu yapmaktır. Kalabalıkla, bireysel ümmet olabilmenin farkına işaret etmektir. Resulullah(s.a.v.), burada bir durum tespitinde bulunmuş ve emaneti; sorumluluğu taşımaya yatkın insanların azlığına dikkat çekmiştir. Yol arkadaşlığı yapılacak kişilerin zor bulunacağını belirtmiştir. İşte gerçek yöneticilere düşen görev, bu az sayıdaki layık insanı bulmak ve Müslümanların işlerini onlara havale etmektir. İslâm davasının çilesini çekmemiş kişilerle yol arkadaşlığı yapmamaktır. Aksi durumda işler zayıf insanlara havale edilir ve sonuçta idari fesat çıkar. İdari fesadın yaygınlaşması hayatın bütün alanlarını olumsuz etkiler ve insanlar hayatta mutlu olmazlar. Deyim yerindeyse, toplumsal kıyamet kopar.

Hz. Peygamber(s.a.v.), emaneti layık insanlara verdiği için hem kısa zamanda başarılı olmuş hem de bizlere sünnet koymuştur. O’nun başarısının birçok etkeni vardır. Başarısının en önemli nedenlerinden birisi de her zaman uygun işe uygun insan bulmasıdır. Habeşistan’a hicret eden Müslümanlara Cafer b.Ebi Talib’i reis tayin etmesi, Medine’ye Musab b.Umeyr’i muallim ataması, Zeyd b. Sabit’i vahyin başkâtibi yapması, Bilal b. Rabah’a müezzinlik vermesi, büyükelçilik görevine genelde Amr b.Ümeyye ed-Damri’yi tercih etmesi, hicrette Abdullah b. Ureykıt’ı rehber seçmesi, emanetleri sahiplerine vermesi için yatağına Hz. Ali’yi yatırması ve hicrette yol arkadaşlığına Hz. Ebu Bekir’i layık görmesi konumuzla ilgili bazı örneklerdir.

Peygamber Efendimizin uygun işe uygun adam tayin etmesi ve emaneti ehline vermesi ile ilgili en çarpıcı örneklerden biri şudur: Halid b. Velid(r.) ve Amr b.As(r.) Hudeybiye Antlaşmasından sonra Müslüman olduklarında, Resulullah onların ellerine birer çapa vererek Medine’nin hurma bahçelerine göndermemiştir. Veya birer ip ve baltayla ormana odun toplamaya da göndermemiştir. Her ikisi de iyi bir komutan oldukları için onlara askeri görevler vermiştir. Hatta Halid b. Velid bu dönemde askeri maharetini daha da geliştirerek İslâm orduları başkomutanlığına kadar yükselmiştir. Yüce Allah onun elinde birçok zaferler kazandırmış ve İslâm coğrafyasını genişletmiştir. Savaş taktiği ve komutadaki maharetinden dolayı dünyanın gelmiş geçmiş en büyük komutanı sayılmıştır.

Yukarıda defalarca vurguladığımız gibi Peygamber Efendimiz emanete liyakati çok önemsemiş ve devletin kurumlarını her zaman bir emanet olarak görmüştür. Müslümanlara da devlet kurumlarının emanet oluşunu öğretmiştir. Bu anlayışa göre ilk Müslümanlar arasında torpil ve adam kayırma olmamıştır. Her zaman liyakatte belirleyici öge, işe vakıf olmak ve alandaki uzmanlıkla beraber takva olmuştur. Bütün bunların hülasası olarak bilinmeli ki Allah (c.c.) katındaki en büyük değer ölçüsü takvadır.[3] “Sizin en değerliniz Allah katında en takvalı olanınız” buyurmak suretiyle Rabbimiz, insanlar tarafından da öncelenmesi gereken değer ölçüsünü bildirmiştir.

Her şeyin maliki olan Yüce Allah, hiçbir şeye muhtaç değil, bilakis her şey O’na muhtaçtır. Bu nedenle, insanların çok önemsediği bazı maddi ve manevi değerlerin onun nazarında hiçbir önemi yoktur. Eğer değeri olsaydı hiçbir kâfire zerre kadar bir şey vermezdi. Onlara bir yudum su ve bir lokma ekmek bile nasip etmezdi. Bu bakış tarzı insanların hayatına dünya metaına tenezzül etmemek şeklinde yansımalı ve kimseden maddi bir yarar umma adına iş yapılmamalıdır.

[1] Ahmed, Müsned, c.v,s.278
[2]Abdurrezzak,Musannef,c.xı,s.246; İbniMace,Fiten,16,Had. no:3990,c.ll, s.1321
[3] Hucurat 49/13